Gezelim Bilelim

Doğu Karadeniz Gezilecek Yerler Rehberi





Samsun’dan Batum’a bir Doğu Karadeniz Rüyası;

Yeşile olan aşkım Konya’dan Ankara’ya gelirken ODTÜ Ormanı’nın beni karşılamasıyla başladı. Daha önce yeşil mi görmüş bu bozkır çocuğu, ne bilsin Karadeniz ormanlarının yanında kendisini karşılayanın çalılık olduğunu…

İzlediğim Karadeniz filmlerinde doğa görüntülerinden kendimi alamaz, gittiğim halk dansları kurslarında öncelikle horon öğrenmeye çalışırdım. Karadenizli miyim? Hayır, bildiğiniz Angaralıyım ancak seviyorum işte görmeden, tanımadan, tatmadan…

2013 Ağustos’unda Karadeniz turuna çıkmaya karar verdik. Samsun’dan başlayan turumuz Borçka’da sonlanacaktı. Oturdum günlerce çalıştım ve bir rota oluşturdum. Gezimize katılan arkadaşlarımızdan birisi o dönemde hamile olduğu için bizim gezi hep yemek duraklarının üzerinde seyrediyordu ama olsundu, gidecektim görecektim ya bana yeterdi.

Samsun – Ordu /150 KM

Karadenizin yeşili Samsun’u geçince başlıyor. Ordu’ya giderken yolda ağzımız açık şekilde “Vay Arkadaş şuraya bak!” diyerek hayran kalmaya başladık. Nereden bilebilirdik bu gördüklerimizin fragman olduğunu…

samsun ordu yolu

Ordu dendiğinde görülmesi gereken ilk yer Boztepe oluyor. Teleferikle ordu manzarası eşliğinde Boztepe’ye çıkılıyor. Teleferik çalışma saatleri 09.00 ile 01.00 arasında. Boztepe’de bulunan çay bahçelerinin birinde manzaraya karşı çayınızı içebilirsiniz. Biz daha çok manzarayı seyrederken şehrin çarpık yapılaşmasını tepeden görüp eleştirdik. Günndüz saatlerinde gittiğimiz halde sırf gün batımını görmek için bekledik.  Size tavsiyem Boztepe’ye güneş batarken gidin. Gördükleriniz sizi oldukça etkileyecektir.

ordu boztepe

boztepe ordu

Ordu – Giresun / 47 KM

Gezi grubumuzda gebe olduğundan her an acıkabilirdi, Ordu Giresun yolunda KUKUL Pide’yi ve Giresun Merkezde Ayvasıl Pide’yi ekledim rehberime… Ancak gelin görün ki gebemiz acıkmadı ve Giresun Kalesi’ni görmek istemeyip Akçaabat Köfte yemek için devam etmemizi istedi.

Giresun Akçaabat arası 118 KM. Yaklaşık iki saat süren yolculuğun ardından Cemil Usta (0462 228 9104) adlı mekanda Akçaabat köfte yemek için durduk. Köfteler yanında gelen piyazla birlikte açlıktan sünen bünyelerimize adeta can suyu olmuştu. Yemekten sonra Trabzon’a devam ettik.

akcabat kofte

Trabzon’a gidip otele yerleştikten sonra şehir merkezinde biraz dolaştık. Kemeraltı çarşısını gezdik.

kemeraltı trabzon

kemeraltı

Sonrasında ise şarkılara söz olan sahildeki Ganita Çay Bahçesi’ne gitmeden olmaz diyerek bir de oraya uğradık.

ganita

Sonrasında aynı şarkının başka bir sözü olan Boztepe’ye çıkmaya karar verdik. Şehir merkezinden kalkan dolmuşlara binip son durakta indik. Bu tepeler insana güzelim manzarada soğuk bira içmek rakı balık yapmak yerine neden hep çay çekirdek ikilisini sunuyor anlayabilmiş değilim ancak burada da tüm görkemiyle Trabzon eteklerimize uzanırken biz çayımızı içip çekirdeğimizi çitledik.

boztepe trabzon

Sabah erkenden kalkıp Sümela Manastırı’na gideceğimiz için erkenden yattık. Trabzon Sümela arası 47 KM. Aracımızı aşağıda bırakıp Çömlekçi Dolmuş Durağı’ndan dolmuşa binecektik ancak erken saatte gittiğimiz için aracımızla çıktık Sümela’ya ve dolmuşa binmemize gerek kalmadı.

Sümela apayrı bir dünya… Giderken yeşilin dalga dalga göğe yükselişine hayran kaldım. Manastırda duvar resimlerine, manastırın duvarlarından içeriye süzülen yeşilin tonlarına, aşağıya baktığımda göğün buğusuyla birleşen tabiata aşık oldum. Beni orada bıraksalar o manzarada kaybolabilirdim.

sumela

sumela2

sumela 4

sumela

Yalnız bizim insanımız tarihe ve tarihi esere çok saygılı olduğundan (!) canım manastırın duvarlarını delip makarayla yukarıya su çekerek gelen turistlere satıyorlardı. Bir diğer ilginç yan da dağların doruklarında evlerin bulunmasıydı. Hadi o dağa çıktın, çimentoyu, alçıyı vs. taşıdın, be arkadaşım o evi nasıl yaptın ya?  Laz yaratıcılığı dedikleri şey gerçekten var. Survivor’da kel bir adam vardı bir zamanlar. O da Karadenizliydi ve ağacın tepesine ev yapmıştı. Manastıra yürüyerek inip çıkmak için bin yıllık ağaçların kapladığı bir yol var. Biz bu yoldan inmeyi tercih ettik. Gökyüzü görünmüyor böyle bir güzellik olamaz. Ağacın içinden ağaç çıkmış gibiydi adeta…

Sümela Manastırı – Uzungöl /94 KM

Uzungöl’de kalacağımız yer olan Solaklı Motel’e gidip yerleştik. Motelin sahibi Mustafa Topçuoğlu bizi güler yüzüyle karşıladı ve akşama motelin lokantasında canlı müzik olacağının müjdesini verdi. Gölün kenarında yürüyüş yaptık.

uzungol

uzungol

Sisten sıyrılan yeşilin ortasında bir avuç mavi Uzungöl, akşamın son bulan ufuklarında gökyüzü gri kara, göl yeşil gri… böyle bir renk cümbüşünün içinde büyülenmemek elde değil… Uzungöl’e gelince tereyağda pişmiş alabalık yemek gerekirmiş. Solaklı Motel de gerçekten bu konuda çok başarılıydı. Önce birer porsiyon yedik alabalıktan, çok beğenince iki porsiyon daha söyledik. İlk porsiyonlarda herkese birer balık düşmüştü. İkinciyi de yarım yarım bölüşecektik ancak bu kez bir porsiyondan iki balık çıktı. Hangisiydi olması gereken bilemedik ve sesimizi de çıkarmadık çünkü o sırada şarkıcı “Daha önce deseler inanmazdım. Evliler de sever şimdi anladım…” gibi sözleri olan bir şarkıyı seslendiriyordu ve alkolün verdiği etkiyle mi artık bilemiyorum çoluk çocuk geldikleri mekanda erkek müşteriler çok efkarlanıyordu. O akşam kemençe eşliğinde horon teptik. Kemençeci amca horonu bozduğumuz için bizi sık sık uyarsa da çok eğlenceli bir akşamdı. Gecenin sonunda büyük ısrarlar sonucu sahneye Zeus’un ortanca oğlu olduğunu düşündüğümüz bir yağız delikanlı çıktı. Boy, pos, endam her şey onda inanılmaz… Kemençeci başladı çalmaya… Çalmaz olaydı o kemençeci, çıkmaz olaydı o yağız delikanlı sahneye…  O nasıl balık gibi titreyiş, o nasıl bir dans? Kolbastı oynuyormuş meğer… Herkesin alkış kıyamet izlediği yağız delikanlı bizim gözümüzde ne hallere düştü bir bilebilse… O eğlenceli geceden zihnimde kalan bir kareydi bu da…

uzungol

Uzungöl – Çamlıhemşin (Ayder Yaylası) /136 KM

Sabah erkenden kalkıp kahvaltımızı yapıp düştük yollara… Çayeli’nde Kurufasulyeci Hüsrev’in yerinde kuru fasulye pilav yemek için rotamızdan yaklaşık 100 Km saptık. Mis gibi güveçte pişmiş kuru fasulyemizi ve sütlaçlarımızı yedik. Malum gebe vardı yanımızda ve her an acıkabilir ya da canı bir şeyler isteyebilirdi.

husrev

Ayder’e gelmeden Fırtına Deresi Vadisi’nde Eylül adlı mekanda durup derenin çağıldaması eşliğinde bir şeyler yedik. Hizmet oldukça başarılı ve yemekler lezzetliydi.

firtina deresi

firtina deresi

firtina deresi

Sonra yolumuza devam ettik ve Nehirim Otel’e geldik.  Biraz dinlendikten sonra yürüyüşe çıktık. Ayder’de kaplıca olur da biz gitmez miyiz? Önceden planlamamış olmamıza rağmen hemen hazırlanıp gittik kaplıcaya… Hijyen konusunda sınıfta kalan bir hamamdı. Arap turistin çok olması ve gerçekten hijyen konusunda Arapların çok vahim durumda olması neden oluyordu buna sanırım. Yine de gözlerimizi kapadık ve vazifemizi yaptık. Bir güzel yıkanıp günlerin yorgunluğunu bıraktık akıp giden sulara…

 





ayder

ayder yaylası

Temiz hava ve hamamdan çıkmanın etkisiyle külçe gibi uyuduğumuz bir gecenin sabahında kahvaltımızı yapıp ayrıldık otelden.

Pokut Yaylası’na gitmek için yarım saatte bir kalkan dolmuşlardan birine bindik. Yol tek şerit ve engebeliydi. Öyle ki karşıdan araç gelirse ve ağaçlardan birbirinizi görmezseniz çarpışabilirsiniz. Bu kelle koltukta gidilen halde dahi dolmuş şoförleri oldukça süratliydi. Asırlık ağaçlar sis bulutunun içinde sanki yavrulamış da artık buralardan ellerini eteklerini çekiyormuşçasına bükülmüş, gökyüzünü görmemize engel oluyordu. Toprağa baksan yeni filizlenen ağaçlardan görünmeyen, göğe baksan metrelerce uzanan sık ağaçlardan görünmeyen cennet gibi bir yerdeydik.

Pokut yaylasına çıktığımızda sis bulutu karşıladı bizi, Allah’tan yemekten sonra dağaldı da fotoğraf çekebildik.

pokut

pokut

Hemen Pokut Yayla Evi’nde muhalama ve alabalık yedik. Böyle bir lezzet olamaz. Hayatımda yediğim en güzel muhlamaydı. Yemekten sonra yaylada biraz dolaşmaya başladık. O da ne? Yaylada kalanlar silah atışı yapmasın mı? Hemen yattık yere. “Karadenizlilerin kafaları gerçekten farklı çalışıyor.” tezimi orada da yineledim.

Ayder – Hopa /70 KM

Pokut gezimizin ardından Ayder’e indiğimiz gibi Hopa’ya doğru devam ettik. Tam sınıra gelmişken Batum’a geçelim dedik ancak gezi arkadaşlarımızdan ikisinin çıkış yapamamasından ötürü gebe arkadaşımla ben geçtik Batum’a… Kalanlar Hopa’da denize girerken biz de Batum’da başladık gezmeye. Türk mantığıyla hemen bir Apple Store aradık. Bulduğumuz yerde fiyatların bizdekiyle aynı olduğunu öğrenince bize verilen tablet siparişlerinden vazgeçip dolaşmaya başladık. Gezdiğimiz yerler yıkık dökük binaların ve dilencilerin olduğu tabir-i caizse Batum’un varoş yerleriydi.

batum

batum

batum

batum

Gebemiz acıkınca yemek için Mc Donalds bulmaya karar verdik. Dolmuşa bindik ve çok ucuza epeyce yol gidip sanki Batum’da değilmişiz izlenimi veren bir yere geldik. Aynalı camlı binalar, yüksek ve bakımlı apartmanlarla Batum’un diğer bir yüzünü görmüş olduk. Pek tabii Mc Donalds da bu bölgedeydi. Menü fiyatları inanılmaz pahalıydı. Menü değil de tek tek istediklerinizi alırsanız üçte bir fiyatına geliyordu yedikleriniz.  Dönüş saatimiz yaklaştığında Hopa’da kalan arkadaşlarımıza bir güzellik yapalım dedik ve bulduğumuz bir Türk kasabından kilosu 17 Liraya antrikot ve pirzola aldık. Döndüğümüzde tabletin et kısmını alabildiğimiz için de epey alay konusu olduk.

Şunu çok net söyleyebilirim ki, Türkiye’den sonra Batum köy gibi geliyor, sadece oralara kadar gitmişken görmedik demeyelim diye gittik. Bir daha da uğrayacağımı çok zannetmiyorum açıkcası…

Hopa – Borçka /92KM

Hopa’dan direk Borçka’ya devam edip Karagöl’ü görmek arzusuyla yola çıktık. Karagöl ile Borçka arası 27 Km. Doğal şelaleler, doğanın bin bir türlü rengi, sislerin arasından süzülen güneş ışıklarının havada dans edişi eşliğinde vardığımız Karagöl’de kısa bir mola verdikten sonra Maçahel’e doğru yolumuza devam ettik.





karagol

karagol

Camili köyüne kadar sislerin arasında 10Km hızla GPS eşliğinde gittik. Maçahel on dört köyden oluşuyor altı tanesi Türkiye’de diğer sekizi de Gürcistan’da. Camili Köyü ise Türkiye ile Gürcistan sınırını çiziyor. Köyde Tema Vakfı’na ait ahşap bir otel var. Gittiğimiz dönemde bölgede bal festivali olduğundan otelde yer yoktu. Kültür ve Turizm Bakanı dahil birçok bürokrat ve yetkili festival için gelmişti. Maralköy’de Katemize Pansiyon’da kalacaktık ancak otel sahipleri festivale olan yoğun ilgiden ötürü odamızı başkalarına vererek bizi ortada bıraktılar. Biz de Camili’de kendimize kalacak yer bulduk.

maralkoy

maralkoy

maralkoy

Batum’dan aldığımız etleri mangalda pişirip yedik. Bal festivalinde düzenlenen yarışmada jüri olduk. Endemik bitki çeşitleriyle dolu olan bölgede böyle kriterleri oldukça zorlu olan bu yarışmada jüri olmak oldukça ilgi çekiciydi. Kriterlerde arıların aynı bitkilerden polen almasıyla ördüğü çıtalar, balın kokusu, balın rengi, çıtanın deseni gibi birçok dal vardı ve katılımcı oldukça fazlaydı.

Karadeniz gezisine çıkacaksanız aracınızla gitmenizde fayda var çünkü bazı bölgelerde doğa öyle harika ki turlarda kimse sizin o görüntüyle vedalaşamamanızı umursamaz. Doğanın içinde gönlünüze göre kaybolup gidersiniz.

Şimdiden rüya turunuz için iyi gezmeler…

Uzungöl’de Kalınacak Yerler

Solaklı Motel

Maralköy’de Kalınacak Yerler

Katemize Pansiyon

 

Bu Yazıyı Paylaş: Share on Facebook
Facebook
Tweet about this on Twitter
Twitter
Share on LinkedIn
Linkedin