Gezelim Bilelim

Monaco – Monte Carlo Gezilecek Yerler Rehberi

Bu yazımızda bugüne kadar 7’den 70’e hemen hemen herkesin bir şekilde filmlerden, dizilerden duyduğu, görüp imrendiği, küçük ama en zengin dünya ülkelerinden biri Monaco’yu mercek altına alacağız.

Cote d’Azur turu yapıldığında mutlaka uğranması gereken bir ülke Monaco. Monaco’nun yönetim biçimi Prenslik, zaten ülke Monaco Prensliği olarak geçiyor ve tahmin ettiğiniz üzere magazin haberlerinde de çokca duyduğumuz Monaco Prensi bu ülkede yaşıyor.





Öncelikle isterseniz ulaşıma bir göz atalım;

Nice’den Monaco’ya nasıl Gidilir?

Nice’den Monaco’ya giderken size tavsiyem tren seçeneğini kullanmanız. Bu güzergahta tren oldukça ucuz. Nice Ville Tren İstasyonu’ndan TER trenleri ile 3.7€ gibi bir bedelle 23 dk‘da Monaco Tren Garı’na ulabilirsiniz.

Eğer illa otobüsle ile gideceğim diyorsanız,

112 No’lu otobüslere Nice merkeze yakın binebileceğiniz durakları aşağıda belirttim, eski şehir merkezine en yakın olan durak BOYER durağı, buradan bineceğiniz otobüsle yaklaşık 45 dk’da Monaco’ya ulaşabilirsiniz.(1.5€) Otobüs saatlerine buradan ulaşabilirsiniz

Bir diğer otobüs seçeneği yine aşağıdaki şemada en üstte yer alan Vauban durağından kalkan 100X No’lu otobüsler ile yine 45dk‘da ulaşabilirsiniz. (1.5€) Otobüs saatlerine buradan ulaşabilirsiniz

Fakat en kolay otobüs, Menton istikametine gidecek olan 100 nolu otobüstür. Bu da Le Port adı verilen Nice Limanı durağından kalkmaktadır. Aşağıdaki şablonda yine yerini görebilirsiniz. Fiyatı 1.5€ otobüs şöföründen bilet alabilirsiniz. Otobüs saatleri için buraya.

Monaco’ya da gidiyorsanız otobüsle gitmeyin be 🙂

Monaco Gezilecek Yerler

700 yılı aşkın zamandır Monaco Prensliği Grimaldi ailesi tarafından yönetilmektedir. Kişi başına düşen milli gelirin oldukça yüksek olduğu ve yerel halkına akıl almaz kolaylıklar tanıyan Monaco’nun başlıca geçim kaynağı Turizm, Yüksek Teknoloji ve Lüks Mallar’dır. Kolaylıklardan kastımız ise, Monaco halkı gelir vergisi ödemez. Ayrıca ufak bir ayrıntı da şu ki, Monaco, Devlet borcu olmayan az sayıdaki ülkelerden biridir.

Hemen hemen tüm halkın araçları oldukça lüks ve yaşam tarzları da buna bağlı olarak oldukça yüksektir. Zenginin malı züğürdün çenesini yorar misali, biz konumuza dönelim…

Evet ulaşımımızı da sağladığımıza göre, Monaco sokaklarını arşınlamaya başlayabiliriz.

Öncelikle size tavsiyem, Monaco’yu 3’e ayırmanız

  1. Eski Monaco (Old City)
  2. Yeni Monaco (Fontvieille)
  3. Casino Bölgesi 

Monaco’nun tamamını gezmeniz için yarım gün fazlasıyla yetiyor. Tabiki bu süre, eğer ben tüm müzelere girer çıkar, yer içer keyfime bakarım derseniz uzayacaktır.

Trenden indikten sonra, Gar’dan çıkıp ana yola çıktığınızda iki seçeneğiniz var; Eğer sol tarafa dönerseniz, Casino bölgesine gidersiniz (deniz sağınızda kalacak şekilde), sağ tarafa dönerseniz Eski ve Yeni Monaco diye belirttiğimiz rotada ilerlersiniz. Biz rotamızı ilk olarak Eski Şehir Merkezi’ne çevirdik ve deniz solumuzda kalacak şekilde ilerlemeye başladık.

Biraz ilerledikten sonra hemen sol tarafımızda büyük metal yığınlarıyla birlikte Monaco Grand Prix‘i için yapılan tribünler karşıladı bizi.

Açıkcası, o kadar çok bu şekilde metalik yapı ve taş bina vardı ki, Monaco ilk başta biraz bizi hayal kırıklığına uğrattı. Koskoca Cote d’Azur bölgesinde bu kadar inşaat ve yapıyı daha önce hiçbir şehirde görmemiştik.

Herneyse yolumuza devam ediyoruz. Gar’dan çıkıp devam ettiğimiz ana cadde, yukarıda resmini gördüğünüz sahil hattından biraz yüksekte kalıyor, merdivenlerden inerek, sahil şeridine, tribünlerin olduğu bölgeye doğru iniyoruz. Aslında tam bu noktada biraz karnımızın acıktığını fark edip, daha önceden Monaco’da ucuza ve kaliteli ne yiyebiliriz diye araştırdığımız bir noktada el yapımı hamburgerimizi yemek için ufak bir mola veriyoruz.

MC Buns adındaki bu hamburgerci’de yaklaşık 10€’ya karnınızı doyurabilir, ve enfes menülerinin tadını çıkarabilirsiniz.

Karnımızı güzel bir şekilde doyurduktan sonra, rotamıza eski şehir merkezi ile devam etmek için yola koyulduk. Tribünlerin oradaki MC BUNS’tan çıktıktan sonraki güzergahımızı aşağıdaki harita üzerinde işaretledim.

Çok fazla tabela veya yol gösterici bir ibare olmadığı için, nasıl eski şehir tarafına çıkacağınız bulmak biraz zor olabilir, bu sebeple, eğer yürüyerek gidecekseniz, kafanızı biraz yukarı kaldırıp tepeye doğru çıkabilmek adına bir merdiven aramanızı öneriyorum.

Fikir vermesi adına, eski şehir merkezine giden merdivenin resmini aşağıda paylaşıyorum;

Yukarı çıktıktan ve biraz yürüdükten sonra, sizi ilk olarak solunuzda muhteşem bir manzara karşılayacak. Monaco’nun en güzel resimlerini eski şehir merkezi olan Monaco-Ville’den çekebilirsiniz.

Sonrasında ise, butik ama oldukça güzel bir bahçe sizi karşılıyor. Bu bahçe ile beraber önemli yerlere gelmeye başladığınızı anlamış oluyorsunuz.

Hemen bu bahçenin arkasından devam ettiğinizde Musée océanographique de Monaco’yu göreceksiniz. Eğer deniz canlılarına ilginiz var ise bu müzeyi gezebilirsiniz. Müze fiyatları sezona göre değişiyor, Kış – İlkbahar – Yaz olarak fiyatlar sırasıyla, 11-14-16 €. Hemen bu müzenin önünde seyyar frozen satan bir büfe var, uygun fiyata çok lezzetli frozenlardan satın alarak yolunuza devam edebilirsiniz.

Bu noktada artık bizi güzel ve tarihi binalar ve yapılar karşılamaya başlıyor.

Adalet Binası (Palais de Justice) ile başlayan güzel yapılar, birbiri ardına eski bölgede bizi karşılıyor. Fotoğraf çekmeye doyamayacağınız yapılara hazır olun.

Hemen yakınında 1903 Yılı’nda yapılan tarihi Monaco Katedrali’ni görebilir ve içini ücretsiz olarak ziyaret edebilirsiniz.

Eğer Avrupa’nın diğer şehirlerini gezdiyseniz emin olun Fransa’daki kiliselerin ve katedrallerin içleri sizi pek etkilemeyecek. Oldukça sade ve ihtişamdan uzaklar diğer Avrupa ülkelerine göre.

Görmedik dememek için Monaco Katedrali’ni de ziyaret ettikten sonra asıl hedefimiz olan Monaco Kraliyet Sarayı’na doğru ilerliyoruz. Çok geçmeden büyük bir meydana ve ona bekçilik eden Kraliyet Sarayı’na ulaşıyoruz.

Sarayı gördüğümüzde gerçekten hayal kırıklığına uğruyoruz. Oldukça sade ve sadece adı “Saray” olan bir bina. Bizdeki saraylar ile karşılaştırılınca belki bizim sarayların müştemilat yerleşkesi olabilir diye içimizden geçirdikten sonra, e madem geldik bari bir hatıra fotoğrafı çektirelim öyle gidelim diyoruz.

Gerçekten gerek renkleri gerek temizliği ile “bal dök yala” kıvamında muhteşem bir meydan. Özellikle nöbet değişimine denk gelirseniz oldukça enteresan bir seremonileri var izlemeye değer.

Sarayın belli bölümleri ziyarete açık, eğer içini de görmek istiyorum derseniz bilet fiyatı 8€. Fakat Double Ticket olarak adlandırılan, Prens’in şahsi araba koleksiyonu müzesini de görmek istiyorum diyorsanız iki bileti birden 11.5€‘ya satın alabiliyorsunuz internet üzerinde veya gişelerden. Eğer sadece araba koleksiyonunu görmek isterseniz 6,5€. Yani illa göreceğim diyorsanız ikisini bir arada almak iyi bir kazanç sağlıyor.

Ufak bir dipnot, ikisinin içini de görmek yerine o vaktinizi ve paranızı Cote d’Azur bölgelerinden bir başkasına gitmeye harcarsanız emin olun çok daha mutlu olacaksınız. Zira bunların çok iyileri ülkemizde mevcut. (bknz İzmir Key Museum)





Saray’ın hemen yan tarafında Yeni Monaco (Fontvieille) manzaralı bir veranda bulunuyor, hemen o manzarayı da kaçırmadan fotoğraflıyoruz.

Evet, böylece eski şehir tarafını bitirmiş oluyoruz ve rotamızı bu sefer en çok merak ettiğimiz bölgelerden biri olan Casino Bölgesi’ne çeviriyoruz. Biraz yorulmuş olduğumuzu hissettik, ve artık oraya da yürümeyi gözümüz yemediği için otobüse binmeye karar verdik.

Monaco’da 6 tane otobüs hattı var, ve bunların neredeyse tamamı Casino Bölgesi’nden geçiyor.

Size kolaylık olması açısından otobüs haritasını aşağıda paylaşıyorum. Aynı zamanda eğer bilgisayarınıza kaydetmek isterseniz, BURADAN indirebilirsiniz.

Otobüs duraklarındaki otobüs için belirtilen zamanlara çok inanmayın, ben tutturduklarını görmedim. Yukarıdaki harita orada otobüs duraklarının içinde de mevcut, gideceğiniz güzergahta hangi hat daha dolanmadan gidiyorsa, seçiminizi yapabilirsiniz.

Kısa süren bir yolculuktan sonra Casino’nun bir üst caddesinde iniyor ve Casino Bölgesi’ne doğru yürümeye koyuluyoruz. Casino’ya yaklaştıkça birbirinden ünlü tasarımcıların markalarının bulunduğu mağazalar karşımıza çıkıyor. Fiyatlar tabiki ülkemizdekine göre çok daha pahalı.

Sonunda amacımıza ulaşıyoruz ve hava kararmadan Casino Bölgesi’ne geliyoruz.

Yukarıdaki resimde gördüğünüz sıralamayla, karşımızda Monaco Casino’su, ve Opera, sol tarafımızda görünmeyen kısımda Cafe des Paris Casino‘su ve Meşhur Cafe des Paris Cafesi mevcut.

Buralara gelip, Cafe des Paris’te bir kahve içmeden gitmek istemedik. Tabiki yaklaşık yarım saatlik bir sıra bekledik ve Cafe’ye girerken oldukça ciddi bir aramadan geçirildik. Yarım saatlik sıramızın ardından, Milkshake 15€ , Sorbetto’ya 16€ vermenin hafifliğiyle, uçarcasına mekandan çıktık.

Bu bölgede insanların oluşturduğu tüm kalabalığın asıl sebebi lüks araçları ve insanları görmek, onlarla fotoğraf ve selfie çekmeye çalışmak. Valeler ise ortamı biraz daha canlı tutabilmek ve araçların ara gazlarıyla insanları şevke getirmek için sürekli araçların yerlerini değiştiriyor, tur atıyor ve farklı yerlere park ediyorlar. Tabi ki sadece valeler değil, boy gösterisi yapmaya çalışan araç sahipleri de aynı şekilde bu yolu kendilerine bir görev edinmişler. Özellikle lüks araçların çoğu Alman plakalara sahip. Almanya’dan kumar oynamak için buraya gelen oldukça kalabalık bir sosyete kitlesi var.

Bu fotoğrafı da usulca şuraya bırakıp, Monaco turumuzu bitiriyoruz. Özetlemek gerekirse, Monaco, tüm olanaklarıyla, kumarhaneleriyle, lüks cafelerinde dilediğinizce yiyip içmedikçe, başka bir değişle hakkını vermedikçe çok da etkileyici bir yer değil. Alabildiğine bina, ve alabildiğine lüks Monaco’yu özetleyecek yegane kelimeler.

Sonuçta buralara kadar geldiyseniz Monaco görülmezse olmazlardan. Cote d’Azur Turunuzda mutlaka bir yarım gününüzü Monaco’ya vermenizi ve doyasıya gezip fotoğraf çekmenizi öneriyorum.

Şimdiden iyi tatiller 🙂

 

Bu Yazıyı Paylaş: Share on Facebook
Facebook
Tweet about this on Twitter
Twitter
Share on LinkedIn
Linkedin