Gezelim Bilelim

Marsilya Gezilecek Yerler Rehberi

Yıllardır hayalini kurduğum Cote d’Azur gezimde başlangıç noktam Marsilya oldu. İstanbul – Marsilya uçuşunun Nice’e göre daha uygun fiyatlı olmasından ötürü gidiş ve geliş noktam için Marsilya’yı belirledim. Marsilya havalimanı oldukça büyük bir havalimanı, Türkiye’deki havalimanlarına göre oldukça gösterişsiz diyebilirim.

İsterseniz önce havalimanından şehir merkezine en kolay nasıl ulaşabiliriz bir göz atalım.

Marsilya Havalimanı’ndan Şehir Merkezi’ne Nasıl Gidilir?

Öncelikle hangi toplu taşımayı kullanmak istediğinizi seçmeniz gerekiyor. İki seçeneğiniz var, tren ve otobüs.

Otobüs: En kolay ve en sık seferi olan seçenek otobüs seçeneği; 20dk’da bir seferi var ve otobüsler oldukça konforlu. Havalimanı’ndan valizlerinizi alıp çıktıktan sonra sağ tarafa doğru ilerliyorsunuz, zaten oklar mevcut, yaklaşık 6-7dk’lık bir yürüyüşten sonra otobüs duraklarına ulaşıyorsunuz. Otobüs biletlerini otobüsten alamıyorsunuz, orada göreceğiniz bilet gişesi veya bilet gişesinin arkasındaki otomatik makinalardan alabilirsiniz.

Bilet Fiyatları trene oranla bir miktar pahalı, eğer tek yön alırsanız 8,3€, eğer gidiş dönüşü şimdiden alacağım diyorsanız, gidiş dönüş 13€‘ya biletinizi alabilirsiniz.

Valizlerinizi otobüsün bagajına verip, yaklaşık 15-20 dk’lık bir yolculukla Marseille Saint Charles tren garına ulaşım sağlayabilirsiniz.

Tren: Tren seçeneği otobüse göre biraz daha uğraştıracak, çünkü öncelikle bavulunuzu alıp çıktıktan sonra, yine sağ tarafa doğru 6-7dk’lık bir yürüyüş yaparak otobüslerin kalktığı alana gidip, oradan ücretsiz shuttle’a binip Vitrolles adı verilen tren istasyonuna gitmeniz gerekiyor. Buradan da kiosklardan tren biletinizi alıp 25dk’lık bir yolculuk sonrası yine Marseille Saint Charles tren garına ulaşım sağlayabilirsiniz.Tren bileti fiyatı 5.1€.

Tren ve otobüs saatlerine buradan ulaşabilirsiniz.

Şahsen Güney Fransa’ya gelmiş olmanın verdiği mutlulukla uğraşmamak adına otobüsle gidip geldim, oldukça konforluydu. Seçim size kalmış.





Marsilya’da Nerede Kalınır?

Hemen hemen her Avrupa Şehri’nde olduğu gibi Marsilya’da da tren istasyonu şehrin merkezinde yer alıyor. Bu sebeple istediğiniz yere yürüyerek gidebilmek adına, otelimi bu çevrede seçmenin daha uygun olacağına karar verdim. Bir de Marsilya Saint Charles Garı’nın bir özelliği var, şehirden oldukça yüksek bir tepede konumlanmış.

Yukarıdan ve aşağıdan görünüşü şu şekilde;

Eğer ağır bir valizin varsa size tavsiyem Ibis Saint Charles Otel olacaktır. Hem bu yüksek merdivenleri valizinizle inip çıkmak zorunda kalmazsınız hem de şehir merkezine oldukça yakın ve nezih bir otelde konaklamış olursunuz. Fiyatları da diğer otellere göre oldukça uygun.

Marsilya Gezilecek Yerler, Nereleri Gezmeli?

Şehir merkezine yakın otelimize de yerleştikten sonra artık sıra Marsilya sokaklarını aşındırmaya geldi. Öncelikle kış veya bahar aylarında gidiyorsanız, mutlaka tedarikli gidin çünkü marsilya fazlasıyla rüzgar alan bir noktada. Hava 25 derece bile olsa, rüzgarı gerçekten oldukça sert esiyor.

İlk güzergahımız bence Marsilya’da ilk görülmesi gereken ve Fransız ruhunu yansıtan yegane mahalle.Tren Garı’nın merdivenlerinden aşağı doğru indikten sonra dümdüz devam edip Rues Des Dominicanes caddesine doğru sağa kıvrılıp yaklaşık 800 metre ilerledikten sonra aşağıdaki resmini göreceğiniz merdivenleri tırmanarak Marsilya’nın en güzel bölgelerinden biri olan Le Panier‘e ulaşıyorsunuz.

Eğer kokudan burnunuz düşmeden Le Panier’e giden bu merdiven sınavını geçebilirseniz hedefe ulaşmış oluyorsunuz…

Le Panier gerçekten Fransız ruhunu tam olarak yansıtan salaş evleri dar sokakları ve artistik mağazalarıyla gerçekten sizi derinden etkileyecek. İsterseniz fotoğraflarla ufak bir gezintiye çıkalım Le Panier’de…

Le Panier’de de aynı İtalya sokaklarında olduğu gibi pencerelerden sarkan çamaşırları görmek normal bir durum. Zaten İtalyan kültürü ve Fransız kültürü birbirinin içine oldukça girmiş durumda. Bunu zaten Fransa’da ingilizceden çok italyanca konuşulduğunu görünce daha iyi anlayacaksınız.

Fransızların ünlü rakısı Pastis ile ilgili yukarıdaki graffiti benim Le Panier’deki en çok hoşuma giden noktalardan biri oldu. Tam fotoğraflık bir nokta, bize de affetmemek düşer…

Le Panier’in sokakları da adeta bir sanat galerisi gibi. Güney Fransa’daki çoğu bölgede bu durumu gözlemliyebiliyoruz aslında. Sanatın ve sanatçının dostu Marsilya’da bir açık hava sergisinin önünde 238393. fotoğrafımızı çekiyoruz.

Le Panier’de görülmesi gereken en önemli yapı La Vieille Charite adındaki ücretsiz müze. Aslında bu müze 1749 Yılı’nda tamamlanmış ve barok mimarisini fazlaca yansıtan bir yapı. Asıl olarak yaşlı bakım evi olarak yıllar yılı hizmet verdikten sonra, günümüzde Le Panier’e yakışır bir müze olarak hizmet vermekte.





Bu yapı gerçekten döneminin şartlarına göre oldukça mantıklı dizayn edilmiş ve barok mimarisini oldukça güzel yansıtmış.

O dönemlerde yaşlı bakım evi olarak kullanılırken bu yapıyı hayal edince insan bir tuhaf oluyor…

Yukarı katlarına çıkabiliyorsunuz, hatta ben en üst kata çıktığımda şifreli bir kapı vardı, tesadüfen içerden çıkan birinin ardından içeri daldım. Nereye girdiğimi tam olarak anlayamadım fakat kibarca çıkmam için uyardılar (belkide kabaca uyarmışlardır) ve bende istenmediğim yerde bir dakika durmam diyerek hemen orayı terk ettim.

 

İçi tamamen boş olan bu yapıyı aslında geçmişi canlandırmak adına eski kullanılan eşyalar ile dekore etseler daha can alıcı bir turist atraksiyonu olabilirmiş.

La Vieille Charite‘den çıktıktan sonra hemen köşede sizi bekleyen bir sabun mağazası Marsilya’nın en güzel noktalarından biri. 72% pétanque – Philippe Chailloux adındaki mağazada ünlü Marsilya Sabununa dair herşeyi bulabilirsiniz. Ünlü 250gr’lık ve %72 zeytinyağı oranına sahip sabunlara 2.5€‘ye satın alabilirsiniz.

Ayrıca bir çok farklı doğal esansa sahip sabunları da tanesini 1.5€ dan hediyelik olarak alabilirsiniz. Hatta Fransa’dan hediyelik olarak alınabilecek en güzel seçenek diyebilirim.

Eğer Marsilya’dan sonra farklı bir şehire gidecekseniz, bu sabunları farklı şehirlerde de bulabilirsiniz fakat fiyatları bu sefer karşınıza en az 4.5€ olarak çıkacaktır. Bu sebeple mutlaka ve mutlaka sabun ihtiyacınızı ünlü olduğu Marsilya’dan satın alın.

Sabunlarımızı da sırtladığımıza göre, hemen yine sabuncunun önündeki ufak Rue Du Petit Puis caddesindeki meydanda bir kahve molası vermenin zamanı geldi.

Meydan gerçekten oldukça şirin ve hareketli bir meydan. Le Panier’in her sokağında olduğu gibi bu meydanda da oldukça güzel icra edilmiş graffitiler yer almakta.Şimdi sizleri Le Panier’in ünlü graffitileri ile baş başa bırakıyorum…

Bu graffitilere nazır oldukça entel bir Fransız Restoran’ı olan Le Clan Des Cigales‘de mutlaka yemek yemenizi ve ünlü Fransız Rakısı Pastis‘i denemenizi tavsiye ederim. Pastis 3€ Yemekler ise 10-20 arasında değişiyor. Mekanda sadece 6 masa var, fakat dışarı da masa atabiliyorlar. Hangisi hoşunuza giderse seçiminizi o şekilde yapabilirsiniz.

Karnımızı doyurduktan sonra, Le Panier’in tüm sokakaklarını doyasıya gezdik, mutlaka tüm sokaklara girin çıkın, ve yine enteresan bir Fransız dükkanı, değişik tasarım ve konsept ürünlerin satıldığı Undartground mağazasını mutlaka bir göz atmanızı tavsiye ederim.

Hemen bu mağazanın önünden deniz kıyısına doğru ilerleyerek Marsilya’nın simgelerinden biri olan Cathédrale La Major‘a ulaşıyoruz.

Bu enteresan katedralin girişi de ücretsiz. Fakat dış güzelliğinin içine yansımamış olmasından ötürü, beni etkilemediği gibi sizi de etkilemeyeceğini şimdiden belirtmek isterim. 1893 Yılı’nda yapılmış olan bu katedral nispeten yeni sayılır.

Bahçesindeki terasta oldukça güzel bir deniz manzarası bulunuyor, güzel fotoğraflar çekebilirsiniz.

Eğer parfüm ve kişisel bakım ürünlerine meraklıysanız, Türkiye’de satışı olmayan ünlü Fransız markası Fragonard‘ın burada bir mağazası bulunmakta. Hatta orada Ümit adında çok da sempatik bir Türk arkadaş çalışıyor, sizi her konuda aydınlatabilir.

Mağazaya hemen katedralin önündeki merdivenlerden aşağı inip sağ tarafa doğru yürüyerek ulaşabilirsiniz.

Hemen merdivenlerden indiğinizde ayrıca ufak bir yiyecek içecek meydanı bulunmakta. Bu restoranlar biraz tuzlu olmakla beraber oldukça lezzetli ve farklı seçenekler sunmaktalar, en azından bir kahve molası verebilirsiniz.

Sonrasında rotamızı Marsilya’nın en hareketli bölgelerinden biri olan Vieux Port (Eski Liman) bölgesine doğru çevirebiliriz. Katedralin önündeki merdivenlerden indikten sonra, sol tarafa doğru devam ederseniz, deniz kenarından güzel bir yürüyüşle yaklaşık 10 dakika sonra eski limana ulaşabilirsiniz.

Liman yolu üzerinde Marsilya’nın bir diğer ünlü yapısı MUCEM müzesini göreceksiniz. Akdeniz Medeniyetleri müzesi olan bu müzeye giriş ücreti 11€ şahsen yalan yok girmedim, çok da ilgimi çekmedi ama merakınız varsa girebilirsiniz.

Ama girmeseniz bile en azından tarihi surlar ile müze çatısını bağlayan ünlü köprüsünden güzel bir manzara fotoğrafı çekmenizi tavsiye ederim.

MUCEM’i de gördükten sonra, limana doğru yürüşüyümüze dönüyoruz. Liman’ın iki tarafında da görülmeye değer güzel restoranlar mevcut. Bunları yazımın sonundaki Marsilya Restoran Tavsiyeleri kısmında okuyabilirsiniz.

Yazının sonuna mutlaka uğramanızı öneririm çünkü okadar fazla seçenek arasında hangi restoranda daha iyi hizmet alabileceğiniz konusunda kararsızlığa düşeceksiniz, söylemedi demeyin.

 

Biraz ilerledikten sonra Le Petit Train adındaki tren durağına erişeceksiniz. Bu tren hemen hemen her Fransız şehrinde olduğu gibi Turistlere Panaromik tur yaptıran bir tren. Fiyatı 7€. Özellikle Marsilya’da az vaktiniz varsa mutlaka bu trenle panaromik bir tur yapmanızı öneririm, size hem tüm turist noktalarını gösterecek hem de vakitten kazandıracak. Ayrıca yürüyerek gitmenin çok yorucu olacağı Marsilya’nın olmazsa olmazı Basilique Notre-Dame de la Garde‘ye gitme fırsatı da sunacaktır.

Limandaki banklarda mutlaka bir 15 dakika soluklanıp, gelene geçene bakıp, denizin tadını çıkarmanızı öneririm.

Notre Dame De La Garde Manzarasında çay keyfi

Özellikle sabah saatlerinde bu liman bölgesinde balıkçılar taze tuttukları deniz mahsüllerini getirip sergiliyorlar ve adeta bir pazar yeri gibi oluyor. Eğer ev kiralayacaksanız ve mutfağınız varsa, en taze ve en uygun fiyatlı deniz mahsüllerini sabah saatlerinde liman tarafından satın alabilirsiniz.

Geldiğiniz tarafın sonlarına doğru mevsimine göre önce devasa bir dönme dolap göreceksiniz. Grande roue de Marseille adındaki bu dönme dolap özellikle akşamları size görsel bir şölen sunacak.

Hemen dönme dolabın dibinde bir diğer Marsilya’nın olmazsa olmazı büyük ayna tavan yer almakta. Kafanızı yukarı kaldırıp burada hayal gücünüze göre enteresan fotoğraflar çekebilirsiniz. Vaktimizin darlığı hayal gücümüzü kısıtladığı için fotoğraflarımız klasikti…

Ayna’nın kara tarafında Eglise Saint – Ferreol adında liman kilisesi bulunmakta. Pek de bir özelliği olmadığını söyleyebilirim.

Liman’ın diğer tarafına doğru yürdüğümüzde de gördükki aslında diğer tarafla hemen hemen aynı, herhangi bir ekstrası yoktu. Fakat bu tarafta Abbaye Saint-Victor adında güzel bir manastır yer almakta.

Barselona Gothic Quarter’daki Katedrali gördüyseniz Saint Victor’un da içinin ona çok benzediğini fark edeceksiniz. Bu arada ufak bir dip bilgi vereyim, belki merak etmişsinizdir, kiliselerin tavanlarına doğru birkaç yerden gelip birleşen sütunlar var. Bu sütunlar farklı yerlerden sesleri alıp tek bir noktada akustiği toplayıp içeridekilere dağatmak için kullanılan bir sistem. Genel kültür dersimizden sonra bir içine göz atalım…

1365 Yılı’nda inşa edilmiş olan bu manastırda, depolardan tutun hapishanelere kadar bir çok farklı bölme yer almakta. Marsilya’ya gidiyorsanız burayı mutlaka görmenizi tavsiye ederim.

Kilise kısmına giriş ücretsiz fakat meazarlık kısmına 2€ gibi bir bedel talep ediliyor.Fakat kiliseden ziyade mutlaka ve mutlaka mezarlık bölümüne girin, gerçekten değer. Ama ben para vermem girmem derseniz de canınız sağolsun Gezelim Bilelim her zaman hizmetinizde…

Hemen Saint Victor’dan çıktıktan sonra kafanızı kaldırdığınızda tepelerden birinde büyük bir kale göreceksiniz. Saint Nicolas Kalesi,1664 Yılı’nda yapımı tamamlanmış ve günümüze oldukça sağlam gelebilmiş olan bir kale. Fakat restoranda tanıştığımız bir Marsilyalı dostumuza sorduğumuzda içinde hiçbirşey olmadığını vakit kaybı olacağını söyledi. Bu sebeple biz de gitme gereği duymadık, eğer vaktim çok ben manzara çekmeye bayılırım derseniz gidebilirisiniz.

Şimdi size belki de Marsilya’da en çok işinize yarayacak pratik bilgilerden birini vereceğim. Genelde turistlerin çoğu hatta tamamı, şehrin her yerinden görülen tepede yer alan ünlü  Basilique Notre-Dame de la Garde Kilisesi’ne gitmek için Petit Train’i kullanır fakat overlok makinası ayağınıza geldi! Bu treni kullanmak yerine, aşağıda enlem ve boylamlarını verdiğim noktadan 60 No’lu otobüse binerek 1,6€‘ya 12 dakikada bir kalkan otobüslerle kiliseye ulaşabilirsiniz, biletleri otobüs şöföründen alabilirsiniz. Böylece Petit Train’e vereceğiniz 7€’yu da kar etmiş olursunuz. Artık bir magnet alırsınız bana da 🙂

 Basilique Notre-Dame de la Garde‘ye mutlaka gitmenizi öneriyorum, olduka güzel bir manzaraya sahip. Manzaradan da öte kilisenin içi gerçekten güzel, diğer Cathedrale de la Mayor ile kıyaslanamaz bile…

Bir de size Kilise’nin içinden bir manzara göstereyim dilerseniz,

İçierisi bana biraz Ayasofya Cami’ni hatırlattı açıkcası, ilk kez bukadar cami mimarisinde yapılmış bir kilise gördüm. Mutlaka göz atmalısınız içine de. Eğer Petit Train ile gittiyseniz çok vaktiniz olmuyor, trenden inenler koşarak geri dönüyorlardı, vaktinizi iyi ayarlamanızı tavsiye ederim.

Notre Dame’a çıktığınızda deniz tarafında bir adacık göreceksiniz. Chetau d’If adındaki bu enteresan yapı aslında eski bir hapishane. İki katlı olan bu hapishanenin iki katında da hücreler bulunuyor ve hepsinin kapısında geçmiş zamanlarda orada kalan zanlıların isimleri yazıyor. Hapishaneyi görünce koşulların acımasızlığını kolayca fark edebileceksiniz, nice kontlar, nice generaller yatmış bu hapishanede.

En üst kattan hapisane’nin kurgusunu özetleyen bir kareyle devam edelim.

Buraya gidiş yukarıda haritası bulunan eski Liman’dan denizdeki okların başladığı yerden kalkan feribotlarla sağlanıyor. Gidiş dönüş fiyatı 20€, şatoya giriş ayrıca 5.5€. Mevsimine göre bazen direkt olarak dönüş bulamayabilirsiniz, hemen yanında yer alan adaya gidiş feribotuna binerseniz, 10 dakikalık mesafede olan o adaya uğrayıp sonra bindiğiniz eski liman tarafına sizi geri bırakıyor. Bana sorarsanız bu hapishane biraz vakit kaybı oldu diyebilirim.

Eğer Cannes’e gidecekseniz ve orada daha çok vaktiniz varsa, aynı konseptte başka bir adayı, hem de Demir Maskeli Adam’ın kaldığı daha güzel bir adayı bu şekilde 13€ gibi bir bedelle daha uygun fiyata ziyaret edebilirsiniz.

 Şimdi ise sırada belkide çoğumuzun bir çanta markası olarak bildiğimiz Palais Longchamp‘i ziyaret var.  Palais Longchamp aslında bünyesinde iki tane müze barındırıyor. Bunlardan birisi Güzel Sanatlar Müzesi, diğeri de Tarih Müzesi. Fiyatları 5€.

Nasıl giderim derseniz Saint Charles Tren İstasyonu’ndan 15-20 dk da yürüyebilir ya da metroya binip Cinq Avenues – Longchamp durağında inebilirsiniz, karar sizin…

Böylece Marsilya’da görülmeye değer yerleri özet bir şekilde gezmiş ve bitirmiş oluyoruz. Bundan sonraki rotalar sizin vaktinize ve yaratıcılığınıza kalmış. Ama şahsen özellikle Le Panier mahallesinde çokca vakit geçirmenizi öneriyorum, çok sıcak ve tarihi zenginlikleri olan salaş bir mahalle.

Şimdi sıra geldi nokta atış mekan tavsiyeleri, bakalım Marsilya’da nerede ne yenir, geceleri ne yapılır, nerelere gidilir?..

Marsilya’dan Ne Alınır, Ne Yenir?

Marsilya Sabunu: Yazımın başında tam konumunu anlattığım 72% pétanque – Philippe Chailloux adındaki sabuncu sizin Marsilya Sabunu ve Yöresel ürünleri ile ilgili tüm ihtiyacınızı karşılayacak

Marsilya Kaktüsü: Marsilya’ya özel Hollywood filmlerinde görmeye alıştığımızda tipte enteresan kaktüsler ve değişik sedumlar Marsilya’da hemen hemen her yerde karşınıza çıkabilir. Marsilya’da mezarlıklarda bile neredeyse tamamen dev sedumlar ekili.

Bouillabaisse: Marsilya’nın en ünlü lezzeti olan bu yemek mutlaka yenmeli, sizi deniz mahsüllerine fazlasıyla doyuracak olan bu yemeği nerede en güzel yiyeybilirim diyorsanız sizi aşağı kısımdaki restoran tavsiyeleri bölümüne alalım.

Pastis: Pastis Fransız Rakısı olarak geçer, ve bizim rakıdan farkı sarı renkli olması, suyla karıştırıldığında da tatlı sarı bir renk vermesi ve biraz daha aromalı ve yumuşak olması. Mutlaka denemelisiniz ben şahsen bir şişe aldım, şişe fiyatları genellikle 19-25€ arası değişiyor.

Lillet: Sadece Marsilya değil, Cote d’Azur ve Fransa genelinde ünlü olan bu içecek Bordeaux şarabının çeşitli turunçgil likorleri ile harmanlanması ile elde ediliyor. Marsilya’da tadılabilecek yer önerileri aşağıda, buyrunuz…

Marsilya Restoran ve Yeme-İçme Tavsiyeleri

Öncelikle akşam yemeği için uğramanız gereken tek adresi vereceğim size, bu tüyoyu mutlaka değerlendirin, çünkü Marsilya genelinde güzel kaliteli yemek oldukça pahalı.

Cote Rue: Bu restoran oldukça ufak yanlızca 6 masası mevcut olan bir aile işletmesi. Bu sebeple mutlaka gündüzden rezervasyon yaptırmanızı öneriyorum, aksi takdirde girme şansınız olmaz. Fiyatlar genele göre uygun, 19€ gibi bir bedelle oldukça doyurucu başlangıç kuver + başlangıç + ana yemek + tatlı menüsü alabiliyorsunuz. Baştan belirtmeliyim ki,menü bir kişiye çok fazla, biz yarısını neredeyse yiyemedik. Bu sebeple 2 kişiye bir menü alıp, yanına ekstra bir çorba vs. gibi takviye yapmak çok daha mantıklı olacaktır.(Pastis 3€)

Aynı zamanda boullabaisse çorbasını da muhteşem yapıyorlar, mutlaka burada denemenizi tavsiye ederim.

Giriş (bölgeye özgü bir meze)

Gelişme (salata ve sardalya)

Sonuç (karides altında muhteşem mezgit)

Le Clan Des Cigales: Le Panier’de yer alan bu gizli cafenin de aynı şekilde 6 masası mevcut, fakat mevsimine göre dışarıya da masa atabiliyorlar, oldukça konsept bir restoran, öğle yemekleri için ideal 15€ ortalama ile çıkabilirsiniz. Özellikle bölge insanı tarafından çok tutulan bir mekan.

La Caravelle: Eski Liman tarafında eski bir otelin birinci katında konuşlanan bu mekan özellikle turistler değil, yerli şehir halkı tarafından tercih ediliyor ve sürekli dolu. Sıra beklemeniz gerekebilir, özellikle balkonun seyir zevki mükemmel, fiyatlar oldukça uygun. Atıştırmalıklar ve birşeyler içmek için oldukça ideal.

Les Arcenaulx: Marsilya’nın en iddalı Boullabaisse restoranlarından biri. Genellikle yerliler tarafından tercih ediliyor, Opera tarafında bulunduğu için çok fazla turist bilmiyor ve bence de bilmemeli. 35€ karşılığında çorbanızı içip içeceğinizi yudumlayabilirsiniz. Çorba tek kişi için oldukça yeterli, ekstra bir yemeğe gerek kalmıyor.

Miramar: Özellikle turistler tarafından çok tercih edilen oldukça pahalı bir restoran. Konumu itibariyle eski liman bölgesinde yer almasından dolayı fiyatlar gerçekten diğer restoranlara göre çok pahalı ve isim yapmış bir restoran. Boullabaisse çorbasını burada da oldukça lezzetli bir şekilde içebilirsiniz. Çorba fiyatı kişi başı 85€ evet yanlış duymadınız. Bu fiyatları göze alıyorsanız gidin. Bu arada ufak bir tüyo daha, mekanın levhasında çorba 1 kişiye servis edilir diyor fakat bu fiyata iki kişilik servis de isteyebilirsiniz. Bizzat denenmiş ve geri çevrilmemiş bir talep.

L’escale Marine: Liman tarafında nerede oturup bir kahve veya bira içeceğinize karar veremediyseniz, en uygun seçeneklerden biri burası. Fiyatlar normal bir Avrupa şehrinden farksız. 3-5€’ya bira içebilir, 8€‘ya da Lillet içebilirsiniz.

Grand Comptoir de Paris: Burası da deniz kenarında kahvaltı etmek için oldukça güzel bir adres. Fiyatları uygun, krosan ve kahveyi 5€’ya içebilirsiniz. Biz şahsen canımız çay çektiğinde buraya geldik, fiyatları uygun, manzarası oldukça güzeldi.

**Biraz da gece hayatı**

Marsilya’da gece hayatı oldukça eğlenceli. Şöyle ki gece eğlenceleri Türkiye’nin aksine gürültülü kulüplerden çok canlı müzik yapan publar etrafında dönüyor. Özellikle gençlerin genellikle toplandığı bölge akşamları Opera bölgesi oluyor. Gençler marketlerden aldıkları biralarla burada vakit geçiriyorlar.

Eğer ben elimde içmem illa oturacağım diyorsanız, yine Opera tarafında her daim ve haftanın her günü dolu olan Polikarpov adındaki mekan ilginç bir şekilde yanındaki mekanlar boşken full çekiyor. İçecekler uygun fiyatlı, insanlar içkisini alıp dışarıda bistroların üzerinde ayakta takılmayı tercih ediyorlar.

Hemen karşısında Güzel Sanatlar Merkezi  bulunuyor.

Opera’dan deniz tarafına yürüyen ara sokaklardan birinde de Pelle Melle adında oldukça güzel bir jazz club yer alıyor. Bu mekan da yerel halk tarafından oldukça fazla tercih ediliyor. Fiyatlar gayet uygun, keyif alabileceğiniz bir nokta.

Yine hemen Pelle Melle’nin ilerisinde denize nazır bir şekilde konuşlanmış olan Havana Pub‘da ise popüler müzikler, rock’n roll  tarzı eğlenceli vakit geçirebileceğiniz bir canlı müzik pubı daha yer alıyor. Mutlaka bu ikisini denemenizi öneriyorum, canlı müzik grupları oldukça kaliteli.

Eğer hiç param yok, ben marketten biramı alır oturur deniz kenarında içerim diyorsanız, Havana Pub’ın önünde yer alan banklar tam size göre, hem deniz manzarasını hem dönme dolabı izleyip hem de Havana’dan gelen müziği dinleyebilirsiniz.

Benim Marsilya ile ilgili izlenim ve önerilerim bukadar, umarım sizlere Cote d’Azur gezinizde biraz olsun faydası dokunur. Herhangi bir sorunuz olursa iletişim bölümünden veya mert@gezelimbilelim.com‘dan iletişime geçebilirsiniz. Şimdiden size iyi tatiller diliyorum.

Bu Yazıyı Paylaş: Share on Facebook
Facebook
Tweet about this on Twitter
Twitter
Share on LinkedIn
Linkedin