Gezelim Bilelim

Malta Gezilecek Yerler Rehberi

Yıllar yılı içimizde bir ukte olan Malta’ya gitmek için biletlerimizi THY’den aldıktan sonra grupça malta yolculuğumuza başladık. Yüzölçümü olarak oldukça küçük olan Malta bizim gittiğimiz Eylül 2017 döneminde aynı zamanda Avrupa Birliği’ne de başkentlik yapıyordu. İnternetten yaptığım araştırmalardan sonra özellikle deniz tatili ve tarihi bir arada sunduğu için beni oldukça heveslendirmişti Malta.

Malta’ya gitmeden önce karar vermeniz gereken en önemli ayrıntı nerede kalacağınız…

Malta’da Hangi Şehirde Kalınır?

 




Malta’nın belli başlı şehirleri hakkındaki kısa özetler şu şekilde:

Valetta

Valetta Malta’nın başkenti ve bence tarihi açıdan en güzel şehri. Fakat Valetta’da oteller diğer şehirlere göre oldukça pahalı, eğer bütçeniz uygunsa özellikle Valetta’da kalmanızı öneririm, zira toplu taşımanın en çeşitli olduğu yer Valetta.

Avantajları: Tarihi dokusu, konsept tarzda butik cafe ve restoranları

Dezavantajları: Yokuşlu sokakları, hareketsiz gece hayatı

Sliema

Bizim tercihimiz Sliema oldu. Adanın gezilmesi gereken önemli noktalarına yakın olması ve otel fiyatlarının oldukça uygun olması bizi bu tercihe itti.

Avantajları: Valetta (vapur ile 15dk)  ve Paceville (otobüs ile 10 dk) ‘e çok yakın olması. Otel fiyatları, güzel restoranları, denize girilebilecek kaya plajları

Dezavantajları: Tarihi dokusunun az olması, renksiz bir şehir olması

Paceville

Malta’da gece hayatının kalbi bu bölgede atıyor, özellikle akşamları saat 22:00’dan sonra, ana caddelerinde yürürken yanınızdaki kişinin sesini bile duymakta zorlanabilirsiniz.

Avantajları: Müthiş bir gece hayatı potansiyeli, hemen yanıbaşında kum plajı olması

Dezavantajları: Çok kalabalık olduğu için, geceleri biraz güvenlik sorunu oluyor, gece hayatı dışında yapılacak birşey olmaması, sevimsiz bir yapılaşması olması.

Bugibba

Bugibba, adanın kuzey batısında yer alıyor, özellikle ben deniz tatili yaparım, sessizliği severim, gece hayatıyla işim olmaz diyorsanız, terchiniz Bugibba olabilir.

Avantajları: Güzel, sessiz ve kum plajları, uygun fiyatlı otelleri, aquaparklı büyük otel seçenekleri

Dezavantajları: Önemli şehirlere uzaklığı, gece hayatı olmaması, hareketin az olması

Evet, bu bilgiler ışığında, seçiminiz yaptıktan sonra Havalimanı’ndan seçtiğiniz şehire nasıl gidebilirsiniz gelin bir göz atalım

Malta Havalimanı’ndan Merkeze Nasıl Gidilir?

 

Luqqa Havalimanı’nda uçaktan indikten sonra eğer araba kiralamayacaksanız kalacağınız şehire ulaşmak için 3 seçeneğiniz var,

  • Otobüs: Tercihiniz otobüsten yana ise her halükarda X1 , X2 , X3, X4 No’lu otobüslere binerek Başkent Valetta otogarına ulaşıp, oradan ilgili şehire aktarma yapmanız gerekiyor. Otobüs fiyatları kışın 1.5€ yazın ise 2€.

 

  • Taksi (PayGo): Havalimanında yolcuların kazıklanmasını engellemek için Malta Hükümeti oldukça güzel bir uygulamaya geçmiş. Hemen havalimanı çıkışında “PayGo” adında fiyatları önceden belirlenmiş taksiler bulunuyor. Bu kulübelere gidiyorsunuz, hangi şehire gidecekseniz tarifelerini inceleyip nekadar gideceğinizi görüyorsunuz, bankoya ödemenizi yapıp fişinizi alıyorsunuz. Böylece ne taksiciyle pazarlık yapmak ne de muhattap olmak zorunda kalıyorsunuz. Biz Sliema’ya Paygo ile gittik, ücret 20€

 

  • E-Cabs: Bir de E-Cabs adında bir uygulama sayesinde tıpkı UBER’de olduğu gibi rezervasyon yapıp taksinizi çağarabiliyorsunuz. Fakat bence bu uygulamayı şehirden şehire giderken kullanmakta ya da denemekte fayda var, havalimanından işinizi şansa bırakmamanızı tavsiye ederim.

Malta Adası Detaylı Ulaşım

 

Malta adası için hazırladığımız detaylı ulaşım rehberine burayı tıklayarak ulaşabilirsiniz.

Gozo Adası Detaylı Ulaşım

 

Gozo adası için hazırladığımız detaylı ulaşım rehberine burayı tıklayarak ulaşabilirsiniz.

Malta Gezilecek Yerler ve Gezi Planı

 





Gittiğimiz akşamı saymazsak Malta’da tam tamına 4 full gün geçirdik, ve bu 4 günün her saniyesi dolu dolu geçti. Açıkcası küçük bir ada olmasına rağmen gerek trafik gerek mesafelerin uzun ve yolların dar olmasından ötürü yolda oldukça fazla zaman geçiyor, mutlaka planlamanızı bu yönde yapmalısınız.

Günlere böldüğümüzde bizim gezi planımız şu şekildeydi;

1. Gün 

Valetta ve Mdina şehirleri

2. Gün

Tüm gün tekne turu ile Comino (Blue Lagoon ve Mağaralar)

3. Gün

Popeye Köyü ve Gozo adası.

4. Gün

Marsaxlokk ve St. Peters Pool

Tatilimizin özeti ve günlere göre şehir dağalımları bu şekildeydi. Zaman oldukça rahat bir şekilde yetti, ve son gece Sliema’ya döndüğümüzde saat 20:00’dı, her şey planlandığı gibi gitmişti.

Malta’daki görülecek en önemli yerler sizlere günlere dağalmış şekilde yazdığım yerler. Siz de programınızı bu şehirleri ve bölgeleri görecek şekilde yaparsanız, Malta’da 1. derece önem taşıyan görülmesi gereken yerlerin tamamını görmüş olursunuz.

Şimdi gelin gezi günlerimizin detaylarına girelim, ve şehirlerde başlıca nereleri görmek gerekir , neler yapmak gerekir, nerelerde ne yenir detaylıca bakalım.

1. Gün Valetta ve Mdina Gezilecek Yerler

 

Valletta Gezilecek Yerler

Sliema’dan Valetta’ya feribotla 2.8€ ücretle satın aldığımız gidiş dönüş biletimizle Valetta’ya doğru yola çıktık. Mevsime göre saatleri değişiklik göstermekle beraber, yarım saatte bir bu feribotlar seferlerini sürdürüyorlar. Özellikle Valetta’ya yaklaşırken muhteşem manzaraları fotoğraflamayı unutmayın.

Feribottan indiğinizde, hemen orada sizi şehire götürebilecek ring seferleri var 5€ gibi bir ücretle, sakın bunlara aldanmayın şehir merkezi çok yakın. İndikten sonra sola dönüp biraz yürüdükten sonra sağ tarafınızda tünele doğru giden bir merdiven göreceksiniz, bu merdivenden çıktıktan sonra aslında Valetta’nın şehir merkezine 200 metre uzaklıktaki bir noktaya çıkmış oluyorsunuz. (Dikkat tünel gece 23:00’dan sonra kapatılıyor)

Valetta’nın her bir sokağı adeta bir sanat atölyesi gibi. Malta’nın meşhur sarı taşından yapılmış evler ve yapılar yıllara meydan okuyor, gerçekten adeta bir film setini andırıyor,

O dönemde evler kapıların renginden tanınırmış, mavi kapı Ayşe Teyze’nin , mor kapı Hacı amca’nın evi gibi 🙂 …

Valetta’ya gittiğinizde görülmesi gereken yapıların en uzağının birbirine mesafesi 800 metreyi geçmiyor, bu sebeple tüm Valetta’yı yürüyerek dolaşabilirsiniz, eğer araba kiraladıysanız uygun bir yere park edin (tabi park yeri bulabilirseniz) ve yürümeye başlayın.

Valetta’da görülmesi gereken önemli noktalar özetle:

(Haritayı Üstüne tıklayarak büyütebilirsiniz)

  • Valletta San Gwann Katedrali

Barok ve Rokoko tarzlarının doruk noktasına çıktığı bir katedral.İçi son derece süslü ve bezeli,insanı hayrete düşürecek kadar ince ve detaylı bir işçilik var.Mimar ve sanat tarihçilerinin mutlaka görmesi gerekli olan bir başyapıt. Dikkat etmeniz gereken ayrı bir husus ise saat 16:00’da son ziyaretçilerini alıyor, sonrasında malesef giriş yok.

  • Valetta Kalesi

Savaş müzesi girişi ile beraber alabileceğiniz bilet ile kaleye girebiliyorsunuz fakat öyle çok da enteresan ve görülmeye değer ayrıntıları olduğunu düşünmüyorum. Kalenin hemen yanındaki güzel noktadan 3 Şehirler (Vittoriosa, Senglea ve Cospicua) manzarasını da fotoğraflayabilirsiniz.

  • Casa Rocca Piccola (16. YY.’dan kalma içi döşeli bir ev)

16. YY’da yaşayan bir insanın evini oldukça güzel bir şekilde günümüze yansıtan şirin bir müze, en fazla yarım saatte gezilebilecek düzeyde. Rehber eşliğinde geziler yetişkinler için 9€ öğrenciler için 5€

  • Palace Armoury (Askeri Savunma Binası)

Hayatın en hızlı olduğu St. Gorg Meydanı’nda yer alan bu binada belli saatlerde nöbet teslim törenleri oluyor, denk gelirseniz izlemenizi tavsiye ederim

  • Valletta Manoel Tiyatro

Aynı zamanda Avrupa’nın en eski tiyatrolarından biri olan ve 1731 yılında yapılan Manoel Theater da Valletta’da yer alıyor. Malesef yazın kapalı olduğu için bir gösteri izleyemiyoruz veya içine giremiyoruz ama kışın giderseniz mutlaka ve mutlaka bir gösteri izleyin.

  • Şövalye Müzesi

Girmek ister misiniz istemez misiniz bilmiyorum ama, enteresan bir müze, Malta’da zamanında yaşamış şövalyelerin hayatlarını yaşayışlarını ve kişisel eşyalarını görebileceğiniz, vaktiniz varsa değerlendirebileceğiniz bir müze.

Başta da dediğim gibi bu noktalar birbirine oldukça yakın, sokakları gezerken mutlaka karşınıza çıkacaklardır.

Özellikle San Gwann Katedrali’nin içini mutlaka görmenizi tavsiye ediyorum muhteşem bir yapı, hatta ingilizceniz varsa “audio guide” adı verilen kulaklık sistemlerinden alıp neyin ne olduğunu dinleyerek öğrenmenizi tavsiye ederim.  Ayrıca bildiğiniz gibi Malta Dil Okulları ile de oldukça meşhur, diliniz yoksa iyi bir alternatif olarak düşünebilirsiniz 🙂

Başta da belirttiğim gibi, hiçbir müzeye ya da yapıya girmeseniz bile Valletta’nın sokaklarında yürümek sizlere fazlasıyla yetecektir. Muhteşem bir ambiyansa sahip sokakları hem gece hem de harika ışıklandırmasıyla geceleri oldukça güzel. Dilerseniz, çektiğimiz resimlerle sokaklarında ufak bir tura çıkalım, sonrasında ise Valletta için restoran, cafe ve pub tavsiyelerine geçeriz.

Valetta’da Nerede Ne Yenir, Ne İçilir?

Caffe Cordina:

1837’den bugüne hizmet veren gerçekten olağanüstü bir pastane. Sicilya ve Malta’nın tipik tatlılarını yiyebileceğiniz muhteşem bir nokta. Tam da Valletta Meydanı’na yakın bir noktada, Kütüphane (Biblioteca) manzarasına nazır bir şekilde ister içeride ister dışarıda oturarak tatlılarınızı yiyip kahvenizi yudumlayabileceğiniz, özellikle bazı geceler jazz müzik dinletisi de yapan bir mekan mutlaka buraya vakit ayırın.

Malta Yerel Tatlı Tavsiyeler:

  • Pudina (Malta Ekmek Tatlısı)
  • Kannol Ricotta (Sicilya’nın Cannoli’sinin sahtesi 🙂 )
  • Special Malta Kahvesi (Alkollü)

 

Soul Food:

Yukarıda da bahsettiğimiz gibi, Valletta’nın çoğu restoranı ufak tefek ve butik konseptte dizayn edilmiş.. Bu restoran da onlardan biri. Özellikle Malta ve çevresinde en güzel “Tavşan” yemeğini kemiklerinden ayırarak burası yapıyor diyebiliriz.

Tavsiyeler:

  • Eğer mevsimi ise, Lampuki adındaki yerel balık
  • Tavşan
  • Her türlü deniz ürünü
  • Beyaz Malta Şarabı (Özellikle Gozo Şarapları)

 

Yard 32:

Cin ve Tapas barı olarak hizmet veren bu mekanda tam 212 Çeşit Cin ve 48 Çeşit Tonik mevcut. Eğer Cin seviyorsanız, burası gerçekten sizin için bir cennet olacak emin olabilirsiniz.

Diğer Alternatifler

The Submarine: Ucuz Sandviççi

Papannis: Konsept bir İtalyan Restoranı

Taproom: Oldukça Konsept bir restoran ve kokteyl barı

Jam Bistro: Güzel bir bar

Gugar Hangout: Bir diğer alternatif bar

Mdina Gezilecek Yerler 

Valletta’dan Mdina’ya gitmek için Valletta Otogarı’ndan C2 Peronuna gidip buradan 51 – 52 ya da 53 No’lu otobüslere binmeniz gerekiyor (2€) Valletta’dan Mdina yaklaşık olarak 35 Dakika sürüyor. Mdina’da ise ineceğiniz durak L-Mdina Durağı.

Mdina’ya ulaştığınızda Malta’nın en güzel bölgelerinden birine, adeta ortaçağa gelmiş olacaksınız.

İndiğinizde sizi faytonlar ve atlar karşılayacak. Sonrasında kalabalığı takip ettiğinizde, Game Of Thrones’un da çekildiği ünlü kapıya geleceksiniz.

Burada da kendinizi fotoğrafladıktan sonra kapıdan içeri ortaçağa doğru ilerliyorsunuz.

Mdina, Malta’nın ilk başkentiymiş, şehrin tamamı surlarla çevrili ve korunaklı olduğu için zarar görmemiş bir bölge.

Mdina’ya yaklaşık 2-3 saat ayırmanız sizin için yeterli olacaktır. Zira bir yerden sonra tüm yapılar aynı gelmeye başlayacak :).

Mdina’da özellikle şunu yapmanız gerekiyor dediğim bir atraksiyon yok, fakat mutlaka gitmenizi tavsiye edeceğim bir restoran ve bir çay bahçesi mevcut:

Fontanella Tea Garden:

Mdina’nın en güzel noktalarından birine kurulmuş müthiş bir manzaraya sahip bu çay bahçesinin üst katında Mdina ve Rabat manzarası eşliğinde ne isterseniz yiyip içebilirsiniz.

The Medina Restaurant:

Mdina’nın en eski restoranlarından biri olan Medina Restaurant biraz pahalı olmasına rağmen özellikle akşam yemeklerinde muhteşem bir ambiyansa ev sahipliği yapıyor. Mutlaka rezervasyon yaptırmanızı öneririm. Açık olduğu saatleri de kontrol ederseniz iyi olur.

Burada yemeniz için tavsiyemiz, yine bir Malta spesiyali olan tavşan.

Alternatif Rota “Rabat”

Mdina’nın kapısından çıktıktan sonra düm düz ilerlerseniz, bir başka semt Rabat’a ulaşmış olacaksınız, oldukça enteresan yapılarıyla birlikte Rabat’ta görülmeye değer ve sizi derinden etkileyebilecek bir alternatif.

Aslında bizim Rabat’a gitmekteki amacımız St. Paul Catacombs adındaki tarihi yeraltı mezarlarını görmekti fakat, Mdina’da biraz fazla oyalandığımız için gittiğimizde mezarlıklar kapanmıştı malesef göremedik. Siz vaktinizi ayarlayabilirseniz mutlaka buraya uğrayın derim.

2. Gün Tekne ile Comino (Blue Lagoon)

 

Malum eğer Sliema veya Valetta’da kalıyorsanız, denize biraz hasret kalacaksınız. Sliema’da deniz olmasına rağmen pek tad vermediği için denize doymak adına bir tam günümüzü Comino Adası’nda yer alan Blue Lagoon’a vermeye karar verdik.

Hem Sliema hem Valletta’dan kalkan turlar ile Blue Lagoon’a gitmeniz mümkün.

Buradaki turlardan en ünlüsü ve en güveniliri “Captain Morgan” adındaki tur.

Tur ile ilgili seçenekleriniz şunlar;

  • Hızlı (ve bol sulu) sürat tekneleri ile 25€‘ya 35dk’da ulaşabiliyorsunuz. (Yeme içme dahil değil) (Çıkış saatlerini teyit etmeniz gerekiyor)
  • Yat turu ile 20€’ya denizin durumuna göre yaklaşık 1 saat 45 dakikalık bir zamanda sınırsız içecek ve yiyecek servisiyle gidebilirsiniz. (Sınırsız yiyecek sözüne çok inanmayın, Comino’ya ulaşır ulaşmaz yemek servisi açılıyor ve tüm tekne sıraya giriyor. Oldukça büyük vakit kaybı olduğu için biz bu yemeyi yiyemedik)

Bizim tercihimiz 20€’luk tekne turundan yana oldu. Teknenin neye benzediğini merak ediyorsanız hemen resim paylaşalım:

Hemen hemen hiç boş yer olmuyor, zamanında kalkıyor ve çok fazla sarsmadan Comino’ya ulaştırıyor.

Muhtemelen resimleri araştırdığınızda görmüşsünüzdür, Blue Lagoon oldukça güzel turkuaz bir denize ve deniz mağaralarına sahip fakat sürekli gelen teknelerden dolayı gün ortalarına doğru inanılmaz kalabalık oluyor.

Tekneden indiğinizde merdivenlerden çıkarak ufak restoranların ve hediyelik eşyacıların olduğu bölgeye ulaşıyorsunuz.

Comino’da yakalayacağınız en güzel resimleri buradan çekebilirsiniz.

Aç kalırım diye korkmanıza gerek yok, bizim damak zevkimize uyacak her türlü yiyecek bu bölgedeki büfelerde var.

Burada deniz keyfi yine sizin seçiminize kalmış, ister 20€’ya şemsiye ve şezlong kiralar ister havlunuzu kayalara serer güneşin tadını çıkarırsınız.

Burada ufak bir ayrıntı, tabelalarda 10€ şemsiye, 10€ şezlong bedeli olduğu yazıyor fakat bunlar maksimum değerler, mutlaka pazarlık edin.

Ayrıca bizim de kullandığımız ve çok işe yarayan bir başka hizmet ise dolap hizmeti. Sonuçta cüzdanınız telefonunuz ve değerli eşyalarınız da yanınızda olduğu için, denize girerken riske girmemek adına 5€‘ya dolap kiralayıp kolunuza takacağınız bileklik ile gönül rahatlığıyla denizin tadını çıkartabilirsiniz.

 

Deniz ile ilgili de dikkat etmeniz gereken bir diğer konu “Deniz Anaları”. Benim de koluma çarparak oldukça canımı yakmışlardı. Mutlaka deniz gözlüğü götürüp deniz analarına dikkat edin yüzerken.

Deniz olarak gerçekten muhteşem berrak bir denizi var. Biraz ilerilere yüzüp mağaralara ulaşırsanız, mağaralardan tek kişinin geçebileceği genişlikteki aralıklardan süzülüp açık denize de çıkabilirsiniz. (Deniz anası beni burada avlamıştı:) )

Tekne turu bizi saat 10:00’da Sliema’dan alıp tam 17:00’da Sliema’ya geri bırakmıştı, bu süre fazlasıyla yetti. Comino’da oldukça güzel vakit geçirdik, ve Malta’nın en güzel deniz deneyimini burada yaşamış olduk. (deniz anasını saymazsak)

Bu arada ufak bir öneri daha, buraya gitmeden önce mutlaka su geçirmez telefon poşetlerinden yanınıza alın, yüzme mesafesinde gidilecek yerlere gittiğinizde beyaz kumlarla fotoğraf çekmek isteyeceksiniz 🙂

Şimdi biraz da biz susalım resimler konuşsun.

3. Gün Popeye (Temel Reis) Köyü ve Gozo Adası

 

Popeye (Temel Reis) Köyü

Aslında çok gitmek istemesek de, Malta’ya kadar geldik Temel Reis Köyünü görmeden dönmeyelim dememek için Sliema’dan kalkan 222 No’lu otobüse binerek Snajjin durağında inip aktarma yaparak yaklaşık 1.5 saat süren bir yolculuktan sonra Popeye (Temel Reis) Kasabası’na ulaştık.

Aslında bu kasaba bir film seti olarak kurulmuş, ve girişi 14,5€ gibi bence uçuk bir bedele sahip. Girdiğinizde içinde çok fazla cezbedici bir ayrıntı olmadığını görecek ve verdiğiniz paraya acıyarak geri döneceksiniz. İçerideki dükkanlardan tutun evlere kadar her şey birer film setinden başka birşey değil.

O gördüğünüz güzel fotoğrafı çekeceğiniz bölge de zaten hemen karşısındaki ücretsiz tepe. Bence hiç Köye girmeden buradan fotoğrafınızı çekip yolunuza devam edebilirsiniz.

Gozo Adası

Bu sefer otobüslerle uğraşmamak için bir taksiye atlıyoruz ve Cirkewwa Limanı’na doğru yola koyuluyoruz. Bu Liman’dan kalkan arabalı vapurlar ile Gozo’ya oldukça kısa ve rahat bir yolculuk ile geçebiliyorsunuz. Yolculuk yaklaşık 15 dk. sürüyor.

Gemiye bindiğinizde şaşırmayın çünkü herhangi bir bedel ödemeyeceksiniz. Muhtemelen Gozo’ya gidip ömür boyu orada saklanamayacağınızı düşünmüşler ki bilet ücretini dönüşte vermenizi münasip görmüşler.

Arabalı vapurda kafeterya ve restoran mevcut, burada karnınızı doyurabilir veya birşeyler içebilirsiniz.

İşte burada size altın tavsiyem geliyor o da şu ki; Gozo Adası’na iner inmez hiç otobüsle ya da araç kiralama ile uğraşmayıp direkt olarak bir taksiciyle anlaşın. 50€ veriyorsunuz ve gün boyu sizin emrinize oynuyor. Biz aynen bu şekilde Gozo’yu gezdik ve çok memnun kaldık.

İsterseniz şimdi Gozo’da görülmesi gereken yerler ile ilgili ufak bir özet yapıp, sonrasında ayrıntısına inelim;

Gozo Gezilecek Noktalar:

  • Rabat (Başkent) (En az 2 saat ayırın)
  • Eski Azure Window Bölgesi (en az 1 saat) Burada taksiciyi bekletebilirsiniz.
  • Ta Pinu Kilisesi (20 dakika) Burada da taksici bekleyebilir.
  • Ramla Beach (ne kadar yüzmek isterseniz)

(Haritayı büyütmek için üzerine tıklayabilirsiniz)

Biz taksici ile anlaştık, istediğimiz saatlerde gelip bizi istediğimiz yere götürdü, istediğimiz kadar bekledi veya gidip istediğimiz saatte geldi. Bence araba kiralamadan otobüse binmeden 1 gün içinde Gozo’yu bitirebilmeniz için en kolay yol burada taksi ile anlaşmak. Bu önerimi yabana atmamanızı öneririm.

Evet şimdi biraz derinlemesine inceleme yapmak gerekirse:

Rabat

Rabat belkide benim Malta Adası sınırları içinde en sevdiğim şehir oldu. Neden bukadar sevdiğimi bilmiyorum ama bana gerek insanı gerekse yapılarıyla oldukça sıcak bir yer gibi geldi.

Rabat’ın en önemli yapısı Victoria Kalesi. Buradaki kaleye mutlaka ve mutlaka girmenizi öneriyorum. 10€ gibi bir bedel ödeyerek buraya giriyorsunuz. İlk önce girdiğinizde sizi tarihi bir odaya alarak oldukça etkileyici bir ortamda, Gozo’nın tarihini duvalara 360 derece yansıtarak tanıtıyorlar. Bir dönem Osmanlılar tarafından da alınan Gozo adası, tamamen dümdüz edilip kaleleri yıkıldıktan sonra kaderine terk edilmiş. Bu sebeple Osmanlılardan da izler bu videolarda göreceksiniz.

Videoları izledikten sonra kaleye tırmanmaya başlıyorsunuz. Kale gerçekten mükemmel korunmuş ve oldukça güzel fotoğraflar çekebileceğiniz bir yapı.

Kale içinde kilise, zindanlar ve teras bölümleri mevcut. Tepeden tırnağa kaleyi gezerseniz çok güzel fotoğraflar çekebilirsiniz.

Eski zindanların içine girebilir, burada hüküm giymiş suçluların duvarlara kazıdığı şekilleri ve yazıları görebilirsiniz,

 

Kilisenin içi de oldukça enteresan ve ücretsiz olduğu için tabiki görülmeye değer.

Son olarak da kalenin terasında çıkıp güzel fotoğraflarımızı da çekip biraz da Rabat şehrini keşfetmek için kaleden ayrılıyoruz.

Daracık sarı sokaklarında gezdiğimiz Rabat’ta sokak antikacıları oldukça ünlü hatta sadece bir sokak tamamen yere serilmiş antikalar ile dolu.

Rabat’ın sokaklarından Malta’da Prickly Pear Sicilya’da Bastardoni adı verilen kaktüs meyvelerinden yapılan likörleri bulursanız almadan geçmeyin. Hatta bazı seyyar satıcılarda bu kaktüsleri görürseniz mutlaka tadına bakın. Bugüne kadar yediğim en güzel meyvelerden bir tanesi.

Ayrıca unutmadan söylemeliyim ki, Malta’ya özgü “Kinnie” adında ilginç bir meşrubat var. Tarçın ağırlıklı bir tadı olan Kinnie’yi Maltalılar kola yerine içiyorlar. Denemeden geçmeyin derim.

Eski Azure Window

Rabat’ta işimizi bitirdikten sonra taksimize biniyor ve Game of Thrones Filmi’nden sahnelerin çekildiği Yıkılan Azure Window’un olduğu bölgeye doğru yola çıkıyoruz.

Buraya giderken yol üstünde kırılmış dağlar göreceksiniz, o şantiyeler aslında sarı Malta taşlarının çıkartıldığı şantiyeler, dağları niye kırıyorlar diye merak ederseniz GezelimBilelim sizin bu merakınızı da özenle gideriyor.

Aslında yıkıldığını öğrendikten sonra Azure Window’a gidip gitmemek arasında tereddütümüz vardı fakat buraya indiğimizde iyi ki gitmişiz dedim. O bölgede taksi’den iner inmez Dwejra Inland Sea. adı verilen bir oyuktan 5€ karşılığında bineceğiniz sandallarla girip, açık denizdeki mağaraları ve mercan kayalıklarını görme şansını elde ediyorsunuz.

 

 

Kayaların en altında görüğünüz mor yapılar mercan…

Bu kayalıkların bir diğer meşhur simgesi ise, timsah şeklinde dağın tepesinde duran kaya.

Yaklaşık 20 dakika süren bu sandal yolculuğu gerçekten çok hoşunuza gidecek, hele bir de dalga varsa tadından yenmez bir hal alacak. Burada bolca fotoğraf çekebilirsiniz. Sandal yolculuğunuz sırasında Azure Window’un olduğu yere denizden ulaşacak ve denizin altında kalan parçalarını da görebileceksiniz.

Sandal gezimiz bittikten sonra Azure Window’un olduğu yere doğru yürüyüşe geçiyoruz yaklaşık 5 dakikalık bir yürüyüş sonunda yükseltiye çıkıyor ve olmayan Azure Window’u görüyoruz 🙂

Çok ilginç bir coğrafi yapısı olan, rüzgarlar ve dalgalar ile aşınmış olan kayaların üstünde fotoğraf çektikten sonra, aşağıda resmini göreceğiniz doğal havuza doğru inip, orada yüzme deneyimini de yaşamak isteyebilirsiniz.

Burası doğal bir havuz ve derinliği oldukça fazla, bu sebeple özellikle dalgıçlık sporuyla ilgilenenler buraya üşenmeden tüm aksesuarlarını getiriyor ve o doğal havuzda dalma deneyimini yaşıyorlar. Eğer böyle bir ilgi alanınız varsa mutlaka seveceksiniz.

Bu bölgede yine hediyelik eşya dükkanları mevcut fakat buradan boşuna pahalıya almanıza gerek yok, aynıları Malta’nın hemen her bölgesinde mevcut.

Ta Pinu

Ta Pinu aslında çok eski bir kilise değil 1932 Yılı’nda yapılmış fakat Papa 2. Jean Paul’ün burayı ziyaret etmesinden dolayı Malta’lılar için oldukça büyük bir öneme sahip.

Adeta çölün ortasındaki bir çiçek gibi açan Ta Pinu’nun dışı kadar bahçesi ve içi de oldukça güzel. 20 dakikalık bir molayla burada dilediğinizce fotoğraf çekebilir ve içini gezebilirsiniz. Giriş ücretsiz.

Ramla Beach

Eğer Gozo’da da denize girmek istiyorum ve biraz dinlenmek istiyorum derseniz gideceğiniz tek adres Ramla Beach.

Kırmızı Kumlu diye ün salan bu plaj özellikle yerel halk tarafından tercih ediliyor. Kumu gerçekten çok güzel, hem rengi hem dokusu.

Eğer Gozo’da yemek yiyecekseniz, Ramla’ya kadar sabretmenizi tavsiye ediyorum. Deniz kıyısnda yan yana iki tane restoran mevcut. Bunlardan küçük olan “Il Kcina Tar Ramla” isimli restoranı tercih edin

Bu salaş restoranda havyarlı – parmesanlı penne makarna yemenizi tavsiye ediyorum. Tadına doyamayacak ama büyük porsiyon olduğu için hepsini bitiremeyeceksiniz. Fiyatlar oldukça uygun.

Sonrasında bir diğer önemli ipucu da, plajın en sağ tarafında denize girmeniz gerekiyor, diğer taraflarda denizin içinde ufak kayalar var fakat en sağ tarafta girerseniz pamuk gibi kumların üzerinden süzüle süzüle denize girebilirsiniz.

 

 

4. Gün Marsaxlokk ve St. Peters Pool

 

Marsaxlokk’a Nasıl Gidilir?

 

Marsaxlokk’a Valletta dışında bir şehirden otobüs ile direkt ulaşmak mümkün değil. Bu sebeple öncelikle Valletta’ya ulaşmanız gerekiyor. Valletta’dan ise yine otobüs garına gidip A6 numaralı perondan 81 veya 85 no’lu otobüslere binip 1 saatlik bir yolculukla Marsaxlokk’a ulaşabilirsiniz.

Eğer Sliema’dan taksi ile giderim derseniz 25€ , Valletta’dan taksiyle giderim derseniz 20€‘ya anlaşabilirsiniz.

Marsaxlokk Gezilecek Yerler

Marsaxlokk Malta’nın güney doğusunda bulunan küçük bir balıkçı kasabası. Pek fazla hareketin olmadığı bu şehirde pazar günleri ünlü bir açık hava pazarı kuruluyor. Hemen hemen tüm Malta bu pazardan uygun fiyatlarla alışverişini yapabiliyor.

Pazar şehrin tam merkezinde limanın kenarında kuruluyor. Deniz ürünlerinden hediyelik eşyalara, ayaküstü atıştırmalık italyan lezzetlerinden kıyafete kadar ihtiyacınız olabilecek her şeyi burada bulabilirsiniz.

Marsaxlokk’ta açıkcası gezilecek çok fazla bir bölge veya illa gidilmesi gereken şehir simgeleri yok. Burada limanda baştan sona yürüyerek, ara sokaklara girerek güzel fotoğraflar çekebilirsiniz. Özellikle limanda berrak denizin üzerinde yer alan ufak kayıkların resimleri oldukça güzel çıkıyor.

Bu kayıkların bir diğer özelliği ise, yüzyıllardan bu yana gelen bir geleneği halen devam ettirmeleri. Eğer dikkatli bakarsanız her bir kayığın üstünde ön tarafta bir göz resmi göreceksiniz.

Bu gözün denizcileri kötü ruhlardan koruduğuna inanıyorlar, tıpkı bizdeki nazar boncuğu gibi. Marsaxlokk’ta alışveriş yaparken bu gözlerden hediye olarak eşinize dostunuza satın alabilirsiniz.

Baştan sona Marsaxlokk sahilini yürümek yaklaşık yarım saat sürüyor fotoğraf molalarıyla birlikte. İşte bu geziden birkaç güzel kare;

Marsaxlokk’u bitirdikten sonra yorulduysanız Malta’nın Starbucks muadili “Costa Cofee” adındaki ünlü cafe zincirinde güzelce kahvenizi yudumlayıp tatlınızı yiyebilirsiniz. Hemen meydandaki kilisenin önünde yer alan Costa Coffee’de fiyatlar da oldukça uygun. (Tuvalet ihtiyacınız var ise, Costa Cofee’nin tuvaleti hemen dışarda, ücretsiz olarak yararlanabilirsiniz)

Marsaxlokk’u bitirdikten sonra aslında en çok merak ettiğimiz bölgelerden birine doğru yola koyulmak için Costa Coffee’den kalkıyoruz. Hemen karşısında yer alan ufak reklam tabelalarından da görebileceğiniz St. Peters Pool kayıklarının olduğu yere gidiyor ve bilet almak için pazarlıklarımızı başlatıyoruz.

Tipik Marsaxlokk kayıklarıyla sizleri 10€ gibi biraz yüksek bir bedelle St. Peters Pool‘un olduğu bölgeye denizden yaklaşık 25 dakika süren bir yolculuklar götürüyorlar. Kayıklar yaklaşık yarım saatte bir kalkıyor ve St. Peters Pool’dan dönüşte son sefer saat 17:00’da. Ben yine de son sefere kalmamanızı öneririm, kalabalık olma durumu olabilir, geceyi orada geçirmek istemezsiniz… Bu arada unutmadan yanınıza mutlaka yiyecek ve içecek birşeyler alın, orada ufak bir büfe var fakat her daim açık olamayabiliyor.

Ufak bir uyarı eğer deniz dalgalıysa biraz sallanabilir, ve ıslanabilirsiniz. Ama gerçekten St. Peters Pool’a gittiğinizde bu değişik atmosferi yaşamak size bu durumu unutturacak.

St. Peters Pool’a gitmenin bir diğer yolu, taksi ya da araç kiralamak, fakat denizden bu keyfi yaşamak bize daha cazip geldi, hem de yerel kayıklara binip ufak da olsa bir yolculuk yapmış olduk.

Kayık sizi indirdikten sonra sanki Ay’a ayak basan ilk astronot edasıyla ilginç arazinin üstünde sağa sola ilerlemeye başlayacak ve çok güzel resimler çekebileceksiniz.

Biraz sağ tarafa yürüdükten sonra mecburi istikamet sola dönüp kayalara tırmanmaya başladığınızda ünlü St. Peters Pool’u görebileceksiniz.

Burada da resimlerimiz çektikten sonra gölge bir yer bulup havlumuzu seriyoruz ve ufak bir çekinceden sonra herkesin yaptığı gibi biz de havuza kayalıkların tepesinden atlıyoruz.

Buradan atlarken dikkatli olmanızı öneririm zira burada kayalara kazınmış yazılardan da göreceğiniz üzere bir çok ölümlü kaza yaşanmış.

Uzaktan pek yüksek gibi gelmese de yanına gittiğinizde insan ilk etapta atlamaya korkuyor açıkcası, ama bir kere atladıktan sonra, tekrar tekrar yukarı tırmanıp atlayacağınızdan emin olabilirsiniz.

Eğer ben buradan kesinlikle atlayamam derseniz hemen sol tarafta merdivenden de inebilirsiniz.

Fakat ufak bir dipnot aktarmak isterim ki, buranın denizi çok da etkileyici değildi, fakat ne olursa olsun sırf o coğrafyayı görmek için mutlaka St. Peters Pool’a gitmenizi öneriyorum.

Eğer duş almak isterseniz biraz daha tepede ücretli bir işletmenin duşu mevcut yukarı çıkıp duşunuzu alabilirsiniz.

St. Peters Pool’a sabah erken gitmekte fayda var zira oldukça kalabalık oluyor ve gölge olan bir yer bulma şansınız azalıyor.

Saat 16:30 daki sondan bir önceki kayığa binip Marsaxlokk merkeze dönüyoruz. Karnımız çok acıktığı için, balıkçı kasabasında olmanın verdiği gazla da hemen limanda daha önceden methini çok duyduğumuz La Reggia isimli restoranın bahçesine oturduk ve envai çeşit deniz ürününden oluşan yemeklerimizi yemeye başladık.

Kesinlikle Marsaxlokk’a giderseniz mutlaka hiç sağa sola bakmadan bu restoranda güvenle yemeğinizi yiyebilirsiniz. Her şeyiyle fiyat/performans olarak bizi fazlasıyla memnun etti.

Marsaxlokk’u bitirdiğimize ve karnımız da doyduğuna göre artık Sliema’ya dönebiliriz…

Sliema Gezilecek Yerler

 

Evet asıl konakladığımız yeri en sona bıraktık, bunun sebebi de gerçekten gezilecek çok fazla bir nokta olmaması ve pek de etkileyici bir şehir olmaması.

Bizim için Sliema’nın tek cazip tarafı uygun otel fiyatları ve güzel restoranları oldu.

Çok fazla eski yapı bulunmuyor, geneli biçimsiz apartmanlardan oluşuyor. Başlıca en önemli yapısı aslında sahil şeridindeki eski Church of Our Lady of Mount Carmel Kilisesi. 

Şehrin bir diğer önemli yapısını ise restoran yapmışlar, Il Fortizza isimli restoran oldukça eski bir yapı içinde kurulu, çok da pahalı değil, denenmek için denenebilir fakat çok büyük bir esprisi yok açıkcası.

Yazımın başında da belirttiğim gibi Sliema’da Valletta ‘nın aksine denize girilebiliyor, tabi okadar berrak ve güzel bir deniz beklemeyin. Genelde ada olduğu için rüzgarlı ve bu sebeple de deniz dalgalı oluyor. Sliema’nın her iki tarafında da denize girilebiliyor. Kızgın yumuşak kumlar malesef ki yok, adanın genelinde olduğu gibi kayalık fakat rahatsız etmeyen bir yapısı var kayaların.

Yukarıdaki resimde gördüğünüz üzere, doğal jakuziler oluşmuş, içine girip keyif yapabilirsiniz 🙂

Şimdi dilerseniz Sliema sokaklarında çekilmiş resimlerle Sliema’nın genel hatlarıyla neye benzediğini size göstermeye çalışayım;

Sliema’da kalıyorsanız tabiki baştan beri söz ettiğim güzel restoranları da öğrenmek istediğiniz duyar gibiyim. Restoranlar gerçekten fiyat/performans bakımından oldukça etkileyiciydi. Özellikle deniz ürünlerini ve Lampuki adı verilen Malta’ya özgü balığı denemenizi tavsiye ediyorum.

La Maltese

Tipik Malta mutfağının en iyi örneklerini La Maltese’de tadabilirsiniz. Balıkları ve mezeleri muhteşem, fiyatlar orta şekerli, 20-25€ gibi bir rakama karnınızı doyurup oradan ayrılabilirsiniz.

Gördüğünüz gibi manzarası da oldukça güzel, oldukça sıcak bir ortam.

Compass  Lounge

Hemen deniz kenarında yer alan bu güzel restoranın fiyatları da oldukça uygun, Buranın spesiyallerinden biri deniz mahsüllü rizotto. Mutlaka deneminizi tavsiye ederim. Şahsen 2 gece burada yemek yedik, oldukça lezzetliydi. Mutlaka rezervasyon yaptırmanızı öneririm.

Wigi’s Kitchen

Oldukça yerel bir restoran daha, hem akşam hem öğle yemeklerinde tercih edilebilir, Dana Bonfile ve mevsim balıkları tercih etmenizi öneririm.

Sliema Gece Hayatı

 

En başta da söylediğim gibi Sliema’da gece hayatı malesef çok aktif değil. Gece kulübü benzeri yerler yok, genelde gençler publarda takılıyorlar. En gözde ve piyasa pub’ı “The Brew” menüsü oldukça geniş kokteylleri çok lezzetli.

Eğer ekşimsi kokteyl seviyorsanız mutlaka ve mutlaka Moscow Mule ismli kokteyli deneyin. Ben bu kadar güzel bir kokteyl daha içmedim, size garanti ederim.

Malta Gece Hayatı

 

Muhtemelen en çok merak ettiğiniz konulardan biri de gece hayatı. Malta’nın gece hayatı için çok büyük övgüler sarf edemeyeceğim çünkü aslında tüm gece hayatı tek bir şehirde toplanmış.

Paceville Sliema’ya otobüsle yaklaşık 15 dakikalık bir mesafede. Buraya giden son otobüs 23:00 – 23:30 arası. Bu sebeple 2€ verip Paceville’e otobüsle gidip. Oradan da dönüşte 10€‘ya Pay&Go ile Sliema ya da Valletta’ya geri dönebilirsiniz.

Paceville başlı başına Malta gece hayatını sırtlayan bir belde. Neredeyse gürültüden sokakta yürürken yanınızdaki arkadaşınızın sesini bile duyamaz hale geliyorsunuz.

Sadece gece kulüpleri değil, “Gentleman Club” şeklinde striptiz kulüpleri de bu bölgede çokca var.

 





 

Uzun yıllar İngiliz sömürgesinde kaldığı için, oldukça fazla İngiliz turist Malta’ya gelip bu bölgede eğleniyor, bu sebeple bazı taşkınlıklar konusunda sizi önceden uyarmak isterim.

Burada her mekana girmenizi tavsiye etmiyorum, size vereceğim mekan adlarına gönül rahatlığıyla gidebilirsiniz.

Native Bar

Malta’da yaşayan lokal insanlar arasında en çok tutulan Latin Pub tarzında bir Salsa Barı. Her gün oldukça güzel müzkler eşliğinde partiler oluyor. Mojito Bar’ı olduğu için bazı günler bir mojito alana bir mojito bedava ve ufak hediye kampanyaları oluyor ve mojitoları inanılmaz güzel, çileklisini de deneyebilirsiniz. Hem açık balkonu hem de içeride dans pistleri yer alıyor. İçkiler oldukça kaliteli ve gelen kesim genelde genç ve eğlenmeyi seven bir kesim.

Mutlaka aşağıda resmini gördüğünüz 12’li tepsilerden tadın, birçok seçeneğiniz var, bizim tercihimiz jaggermeister + Energy oldu 🙂

Footloose

Native Bar’a göre biraz daha popüler müzikler çalan, erken saatlerde chillout, sonrasında club tarzında hizmet veren hem önde hem arka taraflarında 2 adet barı olan oldukça konsept ve eğlenceli bir mekan, gelen tayfa oldukça kaliteli.

Havana Club

Diğer 2 önerdiğim mekana göre ziyaretçi tayfası bakımından biraz daha varoş olmasına rağmen oldukça güzel bir ses sistemine sahip ve popüler müzik çalan bir club. Sadece görüp birşeyler içmek ve birileriyle tanışmak için gidebilirsiniz. Fakat kız arkadaşınız ya da eşiniz yanınızdaysa biraz rahatsız olabilirsiniz.

Hugo’s Terrace

Diğer yazdığım mekanlara göre oldukça elit ve pahalı bir bar. Zaten Ünlü Hugo’s oteller zincirinin bir uzantısı olan Hugo’s Otel’in en tepesinde bulunan terasta hizmet veriyor. Fiyatlar gerçekten pahalı fakat gelen kişilerin kalitesi üst düzey.

Bu arada karıştırmamanızı öneririm, Hugo’s Lounge diye bir yer de gözünüze çarpacak, Hatta Hugo’s Nargile Cafe bile var fakat buraları tercih etmenizi çok önermiyorum, kalite olarak çok iyi değiller.

 

Gece hayatından da bahsettiğimize göre, artık Malta gezimizi sonlandırmanın zamanı geldi diyebiliriz. Eğer hızlı bir geziciyseniz Malta için 4 tam gün size fazlasıyla yetecektir. Eğer ben bu kadar hızlı gezemem, güneşlenirim dinlenirim, uyurum uyanırım derseniz, o zaman asgari 1 haftayı gözden çıkarmanız gerekecektir. Ama Türkiye’deki denizleri gördüyseniz, Malta denizleri sizi çok tatmin etmeyecektir.

Şimdiden iyi tatiller 🙂

 

 

 

 

 

Bu Yazıyı Paylaş: Share on Facebook
Facebook
Tweet about this on Twitter
Twitter
Share on LinkedIn
Linkedin